En başta ‘Yapay Zeka mümkün mü?’ sorusundan şimdi yüzlerce alt başlıkta binlerce sorunun bulunduğu bu felsefe alanını inceleyeceğimiz bu yazımda alan üzerine çalışmış insanlardan alıntılar yapacak, üstüne düşünülmüş fikirleri inceleyecek ve belki biraz da kendimiz üstüne düşünmeye çalışacağız.
İlk Kez Yapay Zeka
“Yapay zeka” terimi, ilk kez 1956 yılında Dartmouth Konferansı’nda ortaya atılmıştır. Dartmouth Konferansı, John McCarthy, Marvin Minsky, Nathaniel Rochester ve Claude Shannon gibi önemli isimlerin katılımıyla gerçekleşmiştir. Bu konferans, yapay zekanın resmi olarak tanımlandığı ve başlatıldığı yer olarak kabul edilir.
Bu tarihten önce de bu konu hakkında elbette düşünceler olmuştur. Felsefenin başladığı Antik Yunan’dan bahsetmeden bir felsefe yazısı yazmamın doğru olmadığını biliyorum. Doğrudan olmasa da dolaylı yollardan bu alanı irdelemenin temellerini oluşturmuş olabilecek bazı Antik Yunan alıntıları yapmak istiyorum.
Platon: Platon, “Meno” adlı eserinde, insanların doğuştan sahip oldukları bilgiyi tartışırken, öğrenmenin sadece hatırlamak olduğunu öne sürer. Bu fikir, insan zihninin bir tür veri deposu veya bilgi işleme sistemi gibi çalıştığını öne sürer. Buradan da bir temel almak yanlış olmaz.
Aristoteles: Aristo, mantık ve bilim alanlarında önemli katkılarda bulunmuştur. Özellikle mantık ve sezgiyi insan düşüncesinin temel taşları olarak görür. Bu konular, yapay zekanın temellerini oluşturabileceğini düşünebileceğimiz konulardandır.
Pygmalion Efsanesi: Antik Yunan mitolojisinde, heykeltıraş Pygmalion, bir kadına aşık olur ve bu kadını canlandıran bir heykel yapar. Tanrıça Afrodit, Pygmalion’un duygularına cevap vererek heykeli canlandırır. Bu efsane, insanın yaratıcılığı ve hayale dayalı güçlerini vurgular ve yapay yaşam yaratma fikrini işaret edebilme potansiyeline sahip.
Barındırdığı Alanlar
Etik ve Değerler:
Yapay zeka sistemlerinin özünden kaynaklı büyük miktarda veriyi elinde bulunduracağından ve bu verilerde bireylerin özel bilgileri de bulunacağından veri gizliliği ve mahremiyeti üzerine çeşitli düşünceler bulunmaktadır.
Yapay zekanın eğitim verilerindeki önyargıları ve ayrımcılığı öğrenmesi ve bunları uygulamalarına yansıtması gibi bir ihtimal üzerine düşünceler bulunmaktadır. Örneğin cinsiyet, ırk, etknik köken veya diğer demografik özelliklere göre karar verme yeteneklerinin şekillenmesi ve bunun neden olabileceği ayrımcılık korkulacak bir alanı gibi değil mi?
Kendi kendine kararlar alma sorumluluğundan dolayı insanların ve toplumların hayatlarının nasıl etkileyebileceğini düşünmemiz gerekir. Örneğin birine çarpmak zorunda olan bir otomobilin hangi insana çarpacağına karar vermesi konusunda etik bir birlik sağlanması epey zor.
Otomasyonun artması ve belirli işleri insan işgücü yerine yapay zeka sistemlerine devretme eğilimi gibi sonuçlar doğurabilecek yani toplumsal ve ekonomik açıdan tüm dengeleri değiştirebilecek bir potansiyele de sahip.
Yapay zeka teknolojisinin askeri amaçlarla kullanılması, ölümcül otonom silahların geliştirilmesi gibi etik sorunları da beraberinde getiriyor. Bu tür silahlar, insan müdahalesi olmadan hedefleri belirleyebilir ve saldırıları gerçekleştirebilir, bu da hukuk dışı savaş suçlarına neden olabilir.
Bilinç ve Zeka
Hepimizin aklını kurcalayan bizim anladığımız anlamda bilinç ve zekanın entegre olması ve bunun sonucunda ne gibi olaylar karşısında kalacağımız sorusu derin bir alanı kapsıyor.
Özgürlük ve Kontrol:
Etik ve değerler de bahsettiğimiz otomasyonun artmasıyla belirli işlerin insan müdahalesiz yapılması insanların iş yapma biçim ve yeteneklerini etkileyebilir ve bu durumda da insan özgürlüğüne kısıtlamalarda bulunacak olabilir.
Kararlar alabilir ve davranışlarda bulunabilir ancak bu sistemlerin kararları ve eylemleri üzerinde kimin kontrol sahibi olduğu belirsiz olabilir. Yapay zeka sistemlerinin ne tür kararlar alabileceği, hangi verilere dayanacağı ve nasıl eylemlerde bulunacağı gibi sorular, kontrol konusunun merkezinde yer alır.
Yapay zeka sisteminin kullanımında kişisel gizlilik ve güvenlik ile bağlantısından dolayı yine insan özgürlüğüne etki edebilir. Özellikle, sağlık veya finansal veriler gibi hassas bilgilere erişen yapay zeka sistemleri, bu bilgilerin güvenliğini ve gizliliğini sağlama konusunda önemli bir sorumluluğa sahip olması gerekmez mi?
Toplumsal ve Hukuki Etkiler
Yapay zeka ve otomasyon, birçok sektörde iş gücü piyasasını etkileyebilir. Belirli işlerin otomatikleştirilmesi veya yapay zeka sistemlerinin kullanılması, belirli işlerin kaybolmasına veya iş gereksinimlerinin değişmesine neden olabilir. Bu durum, işsizlik oranlarını artırabilir ve iş gücü piyasasında dönüşümlere yol açabilir.
Örneğin, işe alım süreçlerinde veya suç tahmini sistemlerinde yapay zeka sistemlerinin ayrımcılık yapması, toplumsal adaletsizlikleri artırabilir.
Yapay zeka sistemlerinin karar alma yetenekleri, hukuki sorumluluk konularını karmaşıklaştırabilir. Örneğin, bir otonom aracın bir kaza yapması durumunda kimin sorumlu olduğunu belirlemek zor olabilir. Bu tür sorunlar, hukuk sistemlerinin yapay zeka teknolojisinin hızlı gelişimine ayak uydurması gerektiğini gösterir.
Yapay zeka teknolojisinin yaygınlaşması, toplumu bu teknolojinin etkileri konusunda bilinçlendirmeyi ve eğitmeyi gerektireceği gibi toplumların yaşamına doğrudan doğruya etkide bulunacak.
YZ Felsefesiyle Alakalı Makale, Kitap ve Alıntılar
“Computing Machinery and Intelligence” (Alan Turing, 1950):
Alan Turing, “Turing Testi” olarak bilinen ve bir bilgisayarın zeka düzeyini değerlendirmek için önerdiği bir yöntemi tanıtarak yapay zeka alanında devrim niteliğinde bir çalışma yapmış ve zeka alanını irdelemiştir. Üzerine derince düşünmemiz gereken Turing Testi için ayrı bir yazıda inceleme yapmamız daha doğru olur.
“Makine Felsefesi: Yapay Zeka ve İnsan Değeri” (Nick Bostrom):
“Yapay zeka araştırmaları, ahlaki ve felsefi soruları beraberinde getirir. Hangi tür yapay zeka oluşturulursa oluşturulsun, insan değerlerini ve ahlaki prensipleri göz önünde bulundurmak zorundayız.”
“Yapay Zeka ve Bilinç” (David Chalmers):
“Bilinç, yapay zekanın en önemli felsefi sorunlarından biridir. Bilinç, sadece bilgi işleme ve davranışlarla açıklanamaz; derin ve kapsamlı bir anlayış gerektirir.”
“Yapay Zeka ve Etik” (Luciano Floridi):
“Yapay zeka sistemlerinin etik boyutları, teknolojinin insanlığa etkilerini anlamak için vazgeçilmezdir. Bu sistemlerin tasarımından kullanımına kadar bir dizi etik endişe doğar.”
“Yapay Zeka ve Özgürlük” (Daniel Dennett):
“Yapay zekanın gelişimi, insan özgürlüğü kavramını yeniden değerlendirmemizi gerektirebilir. Özgürlük, yapay zeka sistemlerinin karar alma yetenekleri ve insanların bu sistemler üzerindeki kontrolü ile ilgili önemli bir sorundur.”
“What is it like to be a bat?” (Thomas Nagel, 1974):
Thomas Nagel’in bu makalesi, bilinç kavramını ele alır ve bilinçli deneyimin öznel boyutunu vurgular. Bu makale, yapay zeka ve bilinç arasındaki ilişkiyi anlamak için önemli bir referans noktasıdır.
Makalede Nagel, yarasaların dünyayı algılama ve deneyimleme şekillerini anlamaya çalışır. Yarasaların dünyayı ses dalgalarıyla algıladığını ve çevrelerini bu şekilde haritaladıklarını belirtir. Ancak, Nagel, bir yarasanın deneyiminin insan deneyiminden tamamen farklı olduğunu savunur. Yarasaların “yarasa bilincinin” nasıl olduğunu anlamak, insanların bilinç deneyimlerini anlamaktan farklı bir zorlukla karşılaşır.
Nagel, makalesinde bilincin nesnel ve öznel boyutları arasındaki ayrımı vurgular. Bilincin nesnel boyutu, bir organizmanın fiziksel ve zihinsel özelliklerini tarif ederken, öznel boyut ise o organizmanın deneyimlerini, duygularını ve algılarını ifade eder. Yarasaların deneyimi, insan deneyiminden çok farklı olabilir ve bu öznel deneyimin tam olarak anlaşılması mümkün olmayabilir.
Nagel’ın makalesi, bilinç kavramının sadece nesnel açıklamalarla sınırlı olmadığını ve öznel deneyimi de hesaba katmak gerektiğini vurgular. Bu bakımdan, “What is it like to be a bat?” makalesi, yapay zeka, felsefe ve bilinç çalışmaları gibi birçok alanda önemli bir etkiye sahip olmuştur.
“Minds, Brains, and Programs” (John Searle, 1980):
John Searle’ın Çin Odası Deneyi’ni tartıştığı bu makalede, zihin ve bilinç gibi kavramlar üzerinde derinlemesine düşünülür. Searle, bilgisayarların zeka ve bilinç üretme yeteneğini sorgulayan önemli bir argüman sunar.
John Searle’ın “Minds, Brains, and Programs” makalesi, Çin Odası Deneyi adı verilen ve bilincin sembolik işleme yaklaşımıyla açıklanmasına yönelik bir argümanı eleştirir. Bu makale, yapay zeka alanında önemli bir tartışma olan “zihin-bilgisayar modeli”ni sorgular ve “zihin vardır” tezini savunur.
Çin Odası Deneyi, bir bilgisayarın sembollerle işlem yaparak insan zekası ve bilinci gibi karmaşık yetenekleri simüle edebileceğini öne süren bir düşünce deneyidir. Searle, bu deneyi ele alarak, sembollerle işleme dayalı bir sistem olan bir bilgisayarın gerçekten bilinç ve zeka üretebileceğini sorgular.
Searle, Çin Odası Deneyi’ni bir kişinin bir dizi Çince karakterle Çincede bir sohbet yapmasına benzetir. Bu kişi, Çince karakterleri sadece semboller olarak işler, ancak gerçekten Çince konuşamaz. Benzer şekilde, Searle’a göre, bir bilgisayar da sembollerle işleme yapabilir ancak gerçekten bilinç sahibi veya zeki olamaz.
“Minds, Brains, and Programs” makalesinde Searle, bilincin ve zekanın fiziksel bir substrata dayandığını ve sembolik işleme yeteneklerinden daha fazlasına ihtiyaç duyduğunu savunur. Yani, bilinç ve zeka, sadece sembollerle işleme dayalı bir sistemle açıklanamaz. Bu makale, yapay zeka alanında “zihin-bilgisayar modeli”ne karşı alternatif bir bakış açısı sunar ve bilincin doğasını anlama çabalarına önemli bir katkı yapar.
“The Emperor’s New Mind” (Roger Penrose, 1989):
Roger Penrose’ın “The Emperor’s New Mind” adlı kitabı, insan zihni, bilinç ve yapay zeka konularında derinlemesine bir inceleme sunar. Kitap, bilincin ve zekanın nasıl oluştuğu, insan düşüncesinin nasıl çalıştığı ve yapay zekanın sınırlılıkları gibi konuları ele alırken, aynı zamanda matematik ve fizik alanlarındaki derin bilgisini de kullanır.
Kitap, temelde bilgisayarların insan zekasını ve bilincini simüle edebileceğini öne süren “zihin-bilgisayar modeli”ne meydan okur. Penrose, matematiksel teoremlerin insan zekası ve bilincinin temelinde yatan süreçleri açıklayamadığını savunur ve bu nedenle insan zekasının tam olarak anlaşılamayacak bir şey olduğunu iddia eder.
Penrose, kitabında matematik, bilinç ve fizik arasındaki ilişkilere dair kendi spekülasyonlarını sunar. Özellikle, insan zekasının kuantum mekaniği gibi belirsizlik ve süper pozisyon gibi kavramlardan etkilendiğini ve bu etkileşimin bilincin doğasını açıklayabileceğini öne sürer.
“The Emperor’s New Mind”, bilim dünyasında büyük tartışmalara yol açmış ve yapay zeka, bilinç ve zeka konularında yeni bir bakış açısı sunmuştur. Kitap, hem bilim insanları hem de genel okuyucular için ilginç ve düşündürücü bir okuma sunar.
Commentaires